***

Bu Blog'da: Ünlü isimlerle yapılan röportajlar ve hikayeleri, gidilen workshop'lar, izlenilen; film-tiyatro-konser notları ve hafta sonu önerileri yer almaktadır.

...

30 Haziran 2015 Salı

Elif İnci Röportajım *Anne Bebek Dergisi 174/Haziran Sayısı

Son dönemde Kara Para Aşk dizisiyle ekranlarda olan Elif İnci ile bu ay keyif dolu bir sohbet gerçekleştirdik. On altı saat normal doğum için direnmesine rağmen sezaryen ile doğumunu yapan Elif Hanım otuz sekiz yaşında anne olmuş. Dokuz aylık sürecini konuşurken çayımızı yudumlayıp, sohbetimizi demli çay kıvamında sürdürmeye devam ettik… Oğlu Ateş Taha ile hayatının daha da nasıl güzelleştiğini, annelik sürecini, anne-kız yaşamanın kendisine kattıklarını, oğluyla yaşadığı büyüme sürecini ve iş hayatını konuştuk.




28 Haziran 2015 Pazar

Tuvalet eğitimine yardımcı bez *Anne Bebek Dergisi 174/Haziran Sayısı

Yıkanabilir bebek bezleri çok uzun bir zamandır yerini kullan at bebek bezlerine devretti. Çünkü kullan at bezler annelerin daha çok kolayına geliyor. Peki durum böyleyken neden tekrar yıkanabilir bezleri konuşulmaya ve tercih edilmeye başlandı dersiniz? Sorumuzun cevabını “Yıkanabilir bebek bezleri sağlık, konfor ve tuvalet eğitimi açısından bebeklere büyük faydalar sağlıyor.” diyen Bambino Mio Türkiye Distribütörü Ece Usluel Sezen’den aldık.





25 Haziran 2015 Perşembe

Hayallerinizdeki otomobil Ford olabilir mi? *Anne Bebek Dergisi 174/Haziran Sayısı

Otomobilin iç donanım özelliklerinden erkeklere göre daha az anladığımızı ama onlardan daha iyi araba kullandığımızı, tüm trafik kurallarına çok daha hassas bir şekilde uyduğumuzu söylesem yanlış olmaz sanırım. Biz kadınlar araba seçimlerimizde; sevdiğimiz rengin, o istediğimiz araba modeliyle birleşmiş olmasına ve çok bilgi gerektirmeyen ne kadar yakar sorusunun cevabının makul olmasına bakıyoruz. Unutmamak gerek, bir de otomatik olmasını önemsiyor, hatta ille de öyle olsun diye de tutturuyoruz. Kendimden bunu çok iyi bilirim. Bu sayfada gördüğünüz Ford’un C-MAX serisinden bir model ama çok akıllı bir araç, deneyimledim mi evet deneyimledim. Biz kadınların hoşuna gidecek bir özelliği var ki görmeden inanmam dedirten türden; o da kendi kendine park etme özelliği. Nasıl yani demeyin, iki araç arasında uygun boşluğa denk geldiğinizde sadece vitesi ileri geri atarak aracın direksiyonuna dokunmadan nasıl park ettiğine şahit oldum. Bir de yerleştikten sonra toplama durumu da var ki işte tamam diyorsun o zaman. Benim gibi park etme konusunda beceriksiz olanlara duyurulur… Aklımı çelen diğer özelliği aracınızı hız meraklısı, kemer takma konusunda sıkıntılı olan bir arkadaşınıza ödünç verdiğinizde onu sınırlandırabiliyor olmanız. Hızını belirliyorsunuz ve o hızdan çıkma gibi durumu olmuyor. Böylelikle aklınız ne aracınızda kalıyor ne arkadaşınızda. Diğer mekanik diyebileceğim özelliklerinden çok anlamam, onun için sizlerle bilgileri aşağıdaki başlıklarımda paylaşıyor olacağım tüm tarafsızlığımla ama benim deneyimimle yolculuklar için hele ki aileler için ideal mi ideal. Yakıtı normal, su gibi akan bir otomobil. Diğer özelliklerini de araştırdım, kullananlar otomobil budur diyor, benden söylemesi…


*Anne Bebek Dergisi Haziran 2015 sayısı haberim

23 Haziran 2015 Salı

Hamarat bir kadın Ayça İnci

Anne Bebek Dergisi Haziran sayısı röportajı için Elif İnci ile buluşmuş, Kuzguncuk sokaklarında fotoğraflar çekilmiştik. Çekimlerimizin bitiminde Ayça İnci ile “İnci’den Ev Yemekleri ve Meze” dükkanında karşılaştık.  Çok şirin bir meze dükkanı var kendisinin.

Dükkanın adı meze olsa da meze dışında birçok yemek var. Kek, börek ve tatlı yapıyorlar. Yapıyorlar diyorum, çünkü üç kadın eli hazırlıyor bu lezzetleri. Trileçe, kabak çiçeği dolması, barbunya, enginar… Yok yok bu dükkanda.

Nereden aklınıza esti böyle bir yer açmak, yemek merakınız hep var mıydı dediğimde başlıyor anlatmaya. Yemek yapmayı seviyorum diyor. Mutfakta hiçbir şey düşünmüyorum, bana iyi geliyor. Terapi gibi. Yemek yaparken tamamen yemeğe odaklanıyorum. Ben tipik bir boğa burcuyum hem yapıyorum hem de yiyorum. Evde yemek yaptığımda misafirlerim gelecek yemeğimi yiyecek, bu hayat koşturmasında bu pek mümkün olmuyor ama yaptıklarımızı buradan sununca herkes tadına bakmış oluyor. Kiloyla meze satmak için açarken burayı eşten dosttan gelen şuraya iki masa at da geçerken oturalım bi çay içip bir şeyler yiyelim baskısıyla ben de gördüğün gibi iki masa koydum ve aynı zamanda oturulacak bir dükkan haline getirdim. Nasıl olacağını bilemediğimden olurda tutmazsa, batarsak küçük batalım düşüncesi ile böyle minik bir dükkanla başladım bir buçuk sene önce. Burada marketlerden satın aldığınız zeytinyağlı tatlarına rastlayamazsınız. Bir kadının elinden çıkan lezzetli mezelerimiz var çünkü. Tatlılarımızı, yemeklerimizi tatmak isteyenleri, evlerine alıp götürmek isteyenleri, Kuzguncuk’a yolu düşen herkesi beklerim.

Sohbet sırasında bir de çöp şiş dükkanı olduğunu söylüyor Ayça Hanım, Kozyatağı’nda “İnci’den İzmir Çöp Şiş” isimli dükkanını bilenleriniz vardır belki ama ben bilmiyordum. Beş yıl olmuş hem de açalı. Sizleri oraya da bekler kendisi.

Anlayacağınız bol bol yemeklerden konuştuğumuz, lezzetli bir sohbet gerçekleştirdik kendisi ile. Siz de hem sohbet etmek hem de lezzetlerinin tadına bakmak isterseniz adresleriniz belli.

Fotoğraf: Events Hill Photography

19 Haziran 2015 Cuma

Hakan Bulut ile neler neler konuştuk

Büyümeyen bir çocuk mu, asi ruhlu bir genç misin?
Sanırım büyümeyen bir çocuğum, çünkü oyun oynamayı hala çok seviyorum.
Takıntılı mısın?
Ayaklarıma basıldığı zaman cinlerim tepeme gelir.
Elinde çiçekle dolaşan kişilerden mi yoksa o çiçeği kimse görmeden verenlerden misin?
Elimde hiç çiçekle dolaşmadım. Hayatımda da bir kez çiçek göndermiştim zaten.
Hayalperest mi, gerçekçi bir kişilik misin?
Hayallerin ne kadar büyükse gerçekleşme olasılığın da o kadar büyüktür bana göre. Hayal kurarsan oraya ulaşana kadar üzerinden geçtiğin yollardan birçok şey öğrenirsin. Ben bu işe girdiğimde oyun oynamanın hayalini kurmamış olsaydım, oynayamazdım.
Hakan Bulut dediğimde akla ilk gelen Seksenler dizisindeki “Butik Ali” olsa da öncesi ve sonrası var elbette. Buralara hiç de öyle soy ismi gibi bulutların üstünde yol alarak gelmemiş. 19 yaşından beri ciddi bir uğraş içerisine girmiş. Klasik aile düşüncesinden dolayı oyuncu olacağım değince resti görmüş. Kendi uğraşıyla Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ne girmiş, eğitimini tamamladıktan sonra burada hoca olarak çalışmaya başlamış. İlk oyununu izledikten sonra ailesi tamam artık sen bunu çok istiyorsun diyerek restlerini geri çekmiş… Sonrası ise çok güzel bir şekilde ilerlemiş… Nefes Vatan Sağolsun, Seksenler, Mandıra Filozofu ve şimdi Yapışık Kardeşler projelerinden de anlaşıldığı gibi dört de dört doğru projelerle karşımızda oldu. Beşinci projende yanlış yapma lüksün yok dediğim de The Ritz Carlton Oteli’nin terasında boğaza karşı çayımızı yudumlarken, biraz da nasıl biri olduğunu konuştuk. Kavga gürültüyü sevmem, düzeni ve yemek yapmayı ama en çok da vosvosumla yolculuğa çıkmayı severim dedi. Bir de çok çalışmak gerek, hırslı olmak değil de büyük hayaller kurmak gerek diye de ekledi.


Yaş on dokuz, aileye rest çek, oyuncu olacağım de sonra hikayen başlasın…
Aynen öyle oldu evet… Babamın mesleği Broker’dı. Haliyle annem de babam da onun gibi takım elbisemi giyerek, giriş çıkış saati belli olan bir işe girmemi istiyorlardı. Bunun için de üniversiteyi kazanmam gerekiyordu. Bu yüzden de dershaneye gönderdiler beni. Uzun bir dershane dönemim oldu. Sınavlara giriyorum, istediğim okullar olmuyor, yeniden kayıt oluyordum. Bir gün kursa, üniversitelerden tanıtım için gelmişlerdi. Onlarla sohbet ettim, konservatuara nasıl girilir diye bilgi aldım. Barajı geçmem gerektiği söylenince, ben de dershaneyi hemen o dakika bıraktım. Bi arkadaşım sayesinde Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ni öğrendim, buraya gitmek istediğime karar verdim. Bunların hepsi bir günde oluyor bu arada. Ben kaydımı sildirdim diyorum ama tabi onlar silmemişler aileme haber vermişler ve eve gittiğimde beni annemle babam “Hayırdır?” diyerek tam da sizin de hayal ettiğiniz gibi karşıladıklarında; eğitim için bir yer bulduğumu, burada iki yıl tiyatro eğitimi almak istediğimi söyledim. Kabul etmediler, maddi desteklerini de çektiler ve madem senin kararın o zaman nasıl yapacağını da düşünmüşsündür diyerek rest çektiler. Ben nerdeyse sekiz ay kadar ki o zaman Fikirtepe’de oturuyorduk. Oradan Bahariye Caddesi’ndeki eğitim merkezine yürüyerek gidip geldim. 

Eee sonra resti geri çektiler mi?
Evet… O senenin sonunda bir oyun oynadık. İzlemeleri için ailemi de çağırmıştım. Oyun
bittikten sonra ailem kulise yanıma geldi ve artık yapacak bir şey yok, sen bunu istiyormuşsun dediler…

İki yıl eğitimini burada tamamladın, sonrası nasıl ilerledi?
Aynı kurumda hoca asistanlığı yaptım, oyunlar oynadım, oyunlar yönettim. Yedi sene hocalık yaptım. Hocalık yaparken “Nefes Vatan Sağolsun” projesi geldi. Sonra tekrardan konservatuar sınavlarına girmeye karar verdim. O sırada Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda oynamaya başladım. O süre içerisinde “Seksenler” dizisi geldi, orada oynadım ve oynuyorum. Üç bölümlük girmiştim ve daha sonrasında devam ettim. O devam ederken Mandıra Filozofu oldu, ardından da Yapışık Kardeşler.

2001’den beri olan süreci çok hızlı anlattın, o zaman en başa dönelim ve ilk projen “Nefes Vatan Sağolsun” ile devam edelim. Nasıl oldu bu iş?
Şans mı dersin yoksa tesadüf mü bilmiyorum ama bir dönüm noktası oldu benim için. Halk Eğitim Merkezi’nde hocaydım, buradaki bir öğrencimizin Levent Semerci’nin kast direktörü olan kişiyle tanışıklığı vamış. Bir gün o öğrenci geldi, durumu anlattı; ne kadar çok kişi çekersek o kadar iyi olur diyerek bizden destek olmamızı istedi. Bölüm Başkanı’da yaparız dedi, sonuçta destek olacağız. Bütün öğrencilerle, okulun yanındaki kafeye gittik, çekimler oldu, bayağı da uzun sürdü. Arkadaş “hocam sizi de alalım.” değince alsanız ne olacak dercesine önce çekimser oldum. “Bana destek olun bari.” değince öğrencim tamam dedim, girdim. Kameranın karşısına geçtim, beş dakikalık konuştum umursamaz bir ifadeyle. Çünkü maaşlı bir devlet memuruyum. Maaşımı alıyorum, oyun yönetiyorum, oyunlarda oynuyorum, zaten bir şeyler yapıyorum. Fazlasını istediğimi o zamana kadar bilmiyordum. Neyse aradan bi 15-20 gün geçti bir telefon geldi; “Levent Semerci sizinle görüşmek istiyor .”dedi. Kafamdan tamamiyle sildiğim için aklıma bile gelmiyor o an Levent Semerci’nin kim olduğu. Sonra hatırlattıklarında anlıyor, tamam değip kapatıyorum telefonu. Filmim de oynamanı istiyorum değince de Levent Semerci ilk projem bu şekilde başlamış oldu.

16 Haziran 2015 Salı

Sizin de bir minyatür bahçeniz olsun

Ziraat Mühendisi Burcu Hanım ile Mimar Eşi Onur Bey Minyatür bahçeler hazırlıyorlar. Kendilerini sosyal medya sayesinde keşfettim. Do Design Office çok güzel bahçeler yapıyorlar. Daha doğrusu aklınızdaki dünyayı bir fanusun içine bahçe teması üzerine oturtuyorlar. Eşe dosta değişik hediye arayışındaysanız instagram hesaplarına mutlaka bir göz atın.

Minyatür bahçe fikri ne zaman nasıl oluştu? 
Minyatür Bahçe sanatı, ilk kez dünyada Çin'de uygulanmış olup, dönemin İmparatoru için Han Dynasty'de yapılmıştır. Bu bahçenin yapılma amacı: imparator penceresinden tüm saray bahçesini göremediği için yanı başında bir minyatürünün olmasını istemiş ancak kullanılan tüm bitkilerin canlı olmasını emretmiştir. Dönemin botanik bilimcileri de aynı ya da benzer bitkilerin minyatürlerini yetiştirerek bahçenin temsili bir minyatürünü yapmışlardır. Günümüzde mini bahçeler hayallerin ötesindeki bir dünyayı yanı başımıza taşıyor. Özellikle kapalı alanlarda doğa ile iç içe olabilecek bir imkan yaratıyor. Bizde bu fikirden yola çıkarak kişiye özel, tamamı canlı bitkilerden oluşan ve el yapımı minyatür objeler ile hayallerde yer alan mekanları veya anları minyatür olarak size sunuyoruz. Bahçelerimizde büyük bahçelerde de yapılan sulama, budama, çim biçme gibi pek çok kültürel işlemi yine yapabilecekler.

Minyatür bahçeleri kimler yapıyor, sizi tanıyalım?
Ben Ziraat Yüksek Mühendisiyim, ismim Burcu Pelin Ataç, 30 yaşındayım. Trakya Üniversitesi Ziraat Mühendisliği programından 2007’de mezun oldum, daha sonra ara vermeden Bahçe bitkileri bölümünde meyvecilik alanında yüksek lisans yaparak 2009 yılında mezun oldum. Çeşitli özel ve kurumsal firmalarda iş deneyimi edindikten sonra kendi işimi yapmaya karar verdim. Eşim Mimar Onur Ataç, Fethi Toker Güzel Sanatlar Fakültesi Mimarlık Bölümü’nden 2010'da mezun oldu. 30 yaşında. 2 yıl özel sektörde çalışıp deneyim edindikten sonra Mimarlık ve dekorasyon alanında faaliyet gösteren Do Design Office firmasını kurdu, 2013 yılında benim katılımım ile Peyzaj tasarımı, organik tarım danışmanlığı ve Minyatür bahçe alanları da eklenerek aynı şirket üzerinde birlikte çalışmaya devam ediyoruz.

Size nereden ulaşabilirler?
Müşterilerimiz Instagram ve Facebook sayfamız üzerinden, web sitemizden, reklam verdiğimiz dergilerden ve tavsiye ile daha önce bizimle çalışan kişilerden bize ulaşabiliyorlar. Ancak sanırım en büyük iletişim ağı yine instagram üzerinden kuruluyor. Tasarım konusunda eşim ile birlikte tüm objeleri kendimiz yapıyoruz ve müşterinin talepleri doğrultusunda değerlendiriyoruz. Genelde ahşap ve seramik malzeme kullanıyoruz ancak yine talebe göre plastik ve metal de kullanabiliyoruz. Tabi tamamı sudan ve diğer etmenlerden zarar görmeyecek özel vernikler ile kaplanıyor. Ziraat Yüksek Mühendisi olarak elbette kendi bitkilerimi yetiştirmek, bonsai sanatı ile iç içe olsak da yine sipariş miktarının arttığı dönemlerde dışarıdan tedarik etmek durumunda kalıyoruz, stokta var mı yok mu gibi stresler yaşamamak için kendi  üretim serama ihtiyacım var hem de çok.

3 Haziran 2015 Çarşamba

KadınMag sordu, ben cevapladım...

Sıradışı kadınların sitesi KadınMag, Anne Bebek Dergisi'nin nasıl hazırlandığını, kapak çekimlerimizin nasıl geçtiğini, benim dergiciliğe nasıl başladığımı sordu, ben de cevapladım... Keyifli röportaj için Nurhan Demirel'e teşekkür ederek sizleri yani merak edenlerinizi röportajımızı okumanız için linke tıklamaya davet ediyorum... www.kadinmag.net 






















Fotoğraf: Miray Küçükçay

2 Haziran 2015 Salı

Anne Bebek Dergisi 174/Haziran Sayısı Bayilerde

Bu ay çok havalı, havalı olduğu kadar da yakışıklı bir bebek ile çekimlerimizi gerçekleştirdik.  Henüz daha yaşını doldurmamış olan Ali Aslan çekimlerimiz sırasında ne yaptıysak bize güzel gözlerinin daha da güzelleşmesine sebep olacak gülen yüzünü göstermedi. “Bu kapağınız da böyle ciddi bir bebek fotoğrafı olsun.” dercesine tamamladığımız çekimlerin sonunda “Tamam bitti” dediğimiz anda sanki anlamış gibi gülücüğünü attı ve gitti. Biz de kendisine gülüşün yüzünden eksik olmasın diyoruz.




























Hazırlayan: Aslıhan GÜNDÜZ
Fotoğraf: Şahver Koçulu
Kapak kıyafetleri: Gözlük, beyaz t-shirt, şort: Panço , Pembe tshirt: Debenhams, Bahçe aksesuarları: Tepehome
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...