***

Bu Blog'da: Ünlü isimlerle yapılan röportajlar ve hikayeleri, gidilen workshop'lar, izlenilen; film-tiyatro-konser notları ve hafta sonu önerileri yer almaktadır.

...

27 Kasım 2012 Salı

Oda ve Adam oyunu sonrası Engin Hepileri ile sohbetimizden, oyundan notlarım...

Ben Blog’ların özgür ruhunu Engin Hepileri'de tiyatro oyunlarının özgür ruhunu sevince özgür bir söyleşi gerçekleştirdik Oda ve Adam oyunu sonrasında Garajistanbul Sahnesi’nde. Röportajım önümüzdeki günlerde Milliyet Gazetesi’nde yer alacak, onu da paylaşacağım ama öncesinde yine röportajdan notlarımı yazmak istedim sizlere.

Tanıştığıma memnun olduğum biri oldu Engin Hepileri. (E tabi birde kendisine sormalı:=) ) Sohbeti keyifliydi ama o sohbet içinde oyun sonrasında Miray Küçükçay ile -ki kendisi fotoğrafçı olur.- bayağı bir bekledik. (Şikayet etmek için değil, sadece olanları anlattığımdan yazdım, yanlış anlaşılmasın.) Oyun sonrasında izleyicilerle kısa ama interaktif bir söyleşi, sonra kendi iç çekimleri ve Aslıhan hala bekliyor, derken; “Ya gerçekten kusura bakmayın, biraz daha bekleteceğim ama kısacık.” diyen Engin Hepileri ve ona “Tamam bekliyoruz.” diyen Aslıhan sonunda stressiz, keyifli bir söyleşi yapmayı başarır. Tamam dışarıdan, sakin, kendi halinde, kaprisi olmayan, rahat biri gözüksede bazen gözüktüğü gibi olmuyor insanlar ve o zaman keyifsiz geçiyor röportaj. Buda başıma gelmedi değil önceki röportajlarımda yani. Neyse oyunun oynanmış ve saatin geç olmuş olmasına rağmen enerjisi yüksek bir söyleşi oldu. Yuppiii! Keyifle okuyacaksınız. (Yani ben öyle umud ediyorum.)
Fotoğraf: Miray Küçükçay
Garajistanbul sahnesinde daha önce oyun izlememiş biri olarak (cahilliğimi affedin), hem mekanı hem de oyunu merak ederek düştüm yollara.

Kafamda oyunu düşünürken, birkez daha ben bu oyunu sevebilirim diyorum konusundan ötürü. Efendim konusu ikili ilişkiler. Bu ikili ilişki monolog bir şekilde anlatılıyor. Hani yüksek sesle “giiitsiiiin amaaan canım ne olacak dünyanın sonu değil ya” derken iç sesimiz “saçmalama elbette gitmesin, tamam dünyanın sonu değil ama onun gibi bir şey” derken yine yükselen dış sesimiz ve ona cevap veren, kısık sesle konuşan iç sesimiz… İllaki hepimiz zaman zaman bu gel-gitleri yaşamışızdır. Bir monolog şeklinde ilerliyor oyun, önce kadın sonrada adam anlatıyor… Konu aşk, konu insan, konu sen, konu o. Eee bir sonraki oyuna gitmen gerektiğini hala anlamadın mı?

“Konservatuar mezunu, yüksek lisansını tamamlayan, öğretmen olan, sinemada rol alan, seslendirme yapan, program sunan, reklamlarda oynayan, Kenter Tiyatrosu hayatım diyen evli belkide çok mutlu biri Engin Hepileri.”

Oyun konudan dolayı zaten artı bir almıştı gözümde ama daha önce hiç izlemediğim bir format olunca artı bir, oldu çarpı iki.

Adam; “İyisi mi olup bitenleri yeniden kurgulamak…” der ve oyun başlar:
* Karanlık bir sahnede yanan bir ışığın altında konuşan ve gel-gitlerini anlatan bir kadın...
* Sahneye konulan flexsilerle ortama katılan bambaşka bir hava.
* Flexsilerin buzlu görüntüsünün oyunun geçmişe dönüşü ile güzel bir bağ oluşturması.
* Oyunun ortalarına doğru bizlerin oturduğu bölümün arasına çekilen perde.
* Perdenin iki tarafında konuşan sesler. O an sadece önünüzde duran oyuncuyu görmeniz ve sonra yer değiştirmeleri.
* Bilgisayar ekranından flexsilere yansıtılan adamın yüzünün gösterildiği kısa bir bölüm.
* İngilizce üst yazı.
* Sahneye yansıtılan seyirci görüntüsü.
* Arada güldüğünüz ama ona bile üzüldüğünüz bir durum.
* En özet haliyle altmış dakikalık Oda ve Adam oyununu yazdım sizlere…

Şu cümleyi çok sevdim:
Birbirimize terk ediyoruz kendimizi.”
Bir de bu cümleyi: 
“Neşeli ol, neşeni kaybetme, neşe güçtür…"

Sizde bu cümleleri sevdiniz mi bilemem ama kendinize başka cümleler seçmek isterseniz Oda ve Adam oyununu izleyin derim.

Fotoğraf: Miray Küçükçay / www.miraykucukcay.com

Oyundan kısa bir bölüm, izlemek isterseniz diye :=)

24 Kasım 2012 Cumartesi

İlk çizgiler, ilk harfler...

Her öğretmen mükemmeldir diyemeyeceğim, her biri bana çok şey kattı da. Ama ben bazı öğretmenlerimi çok sevdim, onlarla hala görüşüyor olmak, sohbet etmek keyifli.

Her birininin karakteristik özellikleri vardı. Ortak noktaları öğretmeye meraklı yapılarıydı ama.

"Büyüyünce ne olacaksın?" dediklerinde hiçbir zaman öğretmen olacağım demesemde, saygı duydum ben bu mesleğe hep.

Fiş defterimi hala saklarım, ilk yazı defterimi de. Çizdiğim şekillerden harfler yapmayı öğreten ve sonrada bu cümleleri bana kurmamda yardımcı olan öğretmenlerime teşekkür ederim.

İlkokul öğretmenim Ensar Yazar, Ortaokulda İnkılap Tarihi dersimize giren Seda Karaboğa, Lisede Edebiyat dersime giren Neslihan Bayram Yavuz ve Üniversite de Reklamcılık dersime giren Sercan Karabatak Hocam'a sonsuz sevgiler...

Atanamayan ve heyecanla "Öğretmenim, bu özel gününüz kutlu olsun!" cümlesinin kendisine kurulmasını heyecanla bekleyen öğretmen adayı mezunlarla birlikte, Atatürk'ü öğretmeyi kendine ilke edinmiş, meraklı, araştıran, eğiten, tüm öğretmenlerimizin ÖĞRETMENLER GÜNÜ'nü kutlarım.

19 Kasım 2012 Pazartesi

Zihni Göktay ile yaptığım röportajımı canlı canlı izlemek ister misin?

Röportaj yapmaktan son derece keyif alan ben bu sefer bir değişiklik yaparak size video halini sunuyorum.
Ekranları seviyorum ve umarım sizde beni ekranda seversiniz :=)
Aşağıdaki linke tıklayarak videoyu izleyebilirsiniz.


                              Aslıhan Gündüz - Zihni Göktay Röportajı - Dailymotion video

16 Kasım 2012 Cuma

Irmak Ünal: “Hayatımın en güzel tecrübesi: Kayla”

Yaşının ağırlığına sahip bir kadının, ancak yaşını asla göstermeyen bir kadının yani Irmak Ünal’ın evine konuk olduk bu ay. Anne olduktan sonra mı yüzü bu kadar yumuşamış bilmiyorum ama ekranda gördüğüm sert bir ifade değildi bize “merhaba” diyen sese eşlik eden yüz. Haliyle de keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Mesaj kaygısı olan, anneliği çok seven, on dört ay kızını emziren ancak ilk dört gün sütü gelmeyen, aile kavramını önemseyen, babasından disiplinli olmayı annesinden de öğretici bir anne olmayı öğrenen Irmak Hanım’la kadın olmayı, eş olmayı ve anne olmayı konuştuk.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...