***

Bu Blog'da: Ünlü isimlerle yapılan röportajlar ve hikayeleri, gidilen workshop'lar, izlenilen; film-tiyatro-konser notları ve hafta sonu önerileri yer almaktadır.

...

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Son üç-iki-bir veee tatiiil


Ben; deniz, kum, güneş hayalleri kurarken birden kapanan hava ve yağmur, biraz içimi üşütse de geri sayıma başladım bile …

Günler öncesinden hazırlanan bavulumun içine, içime hapsettiğim enerjimi de koydum.

Yağmurlu bir İstanbul gününden güneşli bir İzmir’e gidiyorum şimdi…

Elimde kağıt kalemim hep olacak, yollardan yine yazmaya devam edeceğim. Ama artık “yolcu yolunda gerek” diyerek düşüyorum yollara…

İzmir’den notlarla, eğlenceyle, huzurla, sakinlikle, enerjiyle, güzel olan her şeyle dönmeyi umud ederek ve hep özleyeceğimi bildiğim ama yine de arada kaçmayı sevdiğim İstanbul’u bırakarak gidiyorum…

"Hoşça"kal sen İstanbul, İzmir kucak açtı bana…

Göremeden gittiğim “sen” … (Alın üzerine, tamamla istediğin gibi.)

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Madem tatile gidemediniz, öyleyse bir göz atın...


Tatil, tatil ve yine tatil dediğimiz ve "Hepimiz tatil için çalışıyoruz!" cümlesini çok sevdiğimiz şu günlerde iki günde olsa kaçmak ama yakınlarda uzaklarda olmak isterseniz, bu alternatifler işinizi görebilir...

23 Temmuz 2010 Cuma

Anne Bebek Dergisi / Derya Coşkundeniz'in ilkleri ve enleri


Mehmet Coşkundeniz'le mutlu bir evliliği olan Derya Coşkundeniz'e
kızlarıyla ilgili ilklerini ve enlerini sorduk...



Anne Bebek Dergisi / Ağustos sayımızın kapağında Mehmet-Derya Coçkundeniz'in minik melekleri yer aldı. Çekimi yapan;

Burçin Çobanoğlu ve Şahver Koçulu'ya
teşekkür ederiz...


http://www.ikifotografci.com/

Zeynep - Jess Molho Röportajı

Sıcak yaz günlerinin en keyifli sohbetlerinden birini bu ay Zeynep ve Jess Molho çiftinin evinde gerçekleştirdik. Röportajımızı yaptıktan sonra 6 dakikada sünyaya gelen oğulları Tibet'i maalesef tatlı uykusundan uyandırmak zorunda kaldık, sanırım bu yüzden olacakki, çekimlerimiz sırasında ne yaptıysak çok fazla güldüremedik ama yine de keyifli bir çekim gerçekleştirdik.

En hafif giysiler: Elbiseleeer

Tek bir kıyafetle hem şık, hem spor, hem de rahat bir havaya bürünebilir, elbisenin verdiği ferahlık ile yaz günlerinin sıcaklığını daha hafif geçirebilirsiniz. Elbiselerinizin siz de yarattığı farkı, far ve rujla tamamlamayı da unutmayın...

20 Temmuz 2010 Salı

Ben.. Ben… Ben…


Sanırım en zoru da bu...Kendini anlatmaya çalışmak...

“Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorduklarında verdiğim cevap hep: “Spiker, muhabir, gazeteci…” olmuştur benim…

Çocukluk hayallerimizi, yaşam şartlarının bize sundukları değiştirmeye çalışsa da ben şuan sevdiğim işi yapıyorum. Sanırım bu yüzdendir ki yaptığım işten son derece keyif alıyorum.

Lise dönemimde okul gazetesi çıkarmaya çalışırlarken hadi ben de röportaj yapayım dedim ve Sevinç Erbulak’la ilk röportajımı yaptım, dergiyi çıkaramadığımızdan ilk röportajım yayınlanmamış olsa da benim için güzel bir deneyim olmuştu… Lise dönemi bir koşturmaca içinde hemen geçiverdi.

Vee üniversite süreci başlıyor derken bir baktım ki 2006’da Beykent Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü’nden mezun olmuşum. Her ilk mezun gibi –ki 2. sınıfta staj dışı başka bir yerde çalışmamış biri olarak- yaklaşık on ay iş aradım. Tabi bu süreçte nerede kurs var, orada ben modundayım. :=)

Excell İletişim’de stajımı yaptığımda “Evet ben doğru bir bölüm okumuşum.” dedim. Ama şimdi işin basın kısmında olunca “Evet hayat beni doğru yönlendirmiş.” diyorum.

İsteklerimle, bulduğum işler örtüşmeyince üzerimdeki hiç çalışmadım psikolojini atmak için yaklaşık altı ay Ercan Kazaz’ın asistanlığını yaptım. Ayrıldığımın ertesi günü Anneyiz.Biz’de Yazı İşleri Müdürü olan ve aynı zamanda üniversiteden arkadaşım Pınar Eslek aradı, bir proje için birilerini alacaklarını söyledi. Söz konusu Hürriyet ve Anneyiz.Biz gibi duyulmuş bir yayın organı olunca hiç düşünmeden görüşmeye gittim ve pazartesi de iş başı yaptım. Ama şans işte proje iptal oldu, sonra biraz web kısmında günlük haber girişlerini yaparken, e-marketin hazırlıkları başlayınca orada görev aldım ve müşteri hizmetleri bölümünde buldum kendimi. Dergiden editörümüz ayrılınca da Pınar Eslek ve Pınar Reyhan “sen bunu yapabilirsin” diyerek, dergi bölümüne geçirdiler beni ve böylece çocukluktan beri istediğim, şu andaki mesleğime (editörlüğe) ilk adımımı atmış oldum.

“Birileri size güveniyor, istediğiniz ama bilginizin olmadığı bir işin başına geçiriyor ve sizden olumlu bir sonuç bekliyor.” Bu düşünce üzerime çok fazla sorumluluk katsada işin üstesinden geldim ve ilk sayımı çıkardım. Ama hep söylediğim bir şey var; her nerde olursam olayım ne yaparsam yapayım Anneyiz.Biz’in yeri ben de ayrı… Aslında bakarsanız bu her şey de böyle değil midir? İlkler özeldir ve güzeldir…

Toplamda bir yıl çalıştıktan sonra, ayrılmak zorunda olduğum için 5-6 ay kadar ara verdim işime ve Mart 2009’da da Anne Bebek Dergisi’nde editör olarak işe başladım. Krizin patlak verdiği dönemde istediğim işi yapabilme hem de birilerinin aracı olmasına gerek kalmadan başladığım Anne Bebek Dergisi’nde devam ediyorum mesleğime… Bununla birlikte LCWorld Dergisi Köşe Sahibesi'yim, Carousel Instyle Dergisi'nde de Köşe Sahibesi ve gördüğünüz üzre Blogger'ım.

Sanırım ben mezun olduktan sonra çok uzun zamanını boşa geçirmeden iş bulan o şanslı insanlardanım.

Hani derler ya bir şeyi çok istersen eninde sonunda olur, evet gerçekten de çok ve içten isteyince ve de tabii ki çalışıp, uğraşınca oluyor…

Hırs her zaman “zarar verecek boyutta” olmadığı sürece ideallere ulaşmak için yardımcı olan bir çok öğeden biri…

İnandım, çalıştım, uğraştım ve de daha çok yolum var… Sadece yolun başında, iyi yerlerden başlayabilme şansına sahip olduğum ve bunu değerlendirmeyi başarabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum…

19 Temmuz 2010 Pazartesi

SantralPARK'ta eğlence ve dinlence dolu bir gün ...


Cumartesi günü Santralistanbul’un önünden geçerken gökyüzünde kırmızı kurdeleli uçurtmaları görünce Pazar günü festival alanını keşfe çıktım…

Bu yıl Santralistanbul ve showhow işbirliğiyle düzenlenen ücretsiz kent festivali sun.day.sky’ın ikincisiymiş. İlkine gidemediğimden bir karşılaştırma yapamayacağım ama alanı çok güzel hazırlamışlardı.

Hafta sonu neler mi yapabilirdiniz?
Yemyeşil çimenlerin üzerinde, masmavi gökyüzünün keyfini çıkarabilir, uçurtmanızı uçurabilir, genç tasarımcıların koleksiyonlarına ulaşabilir, WUFI ve 123’ün performansını dinleyebilir, Plak Pazarı’nda plakları karıştırabilir, açkhavada sinema keyfini çıkarabilir, motorsikletle test sürüşü yapabilir, enerji müzesini gezebilir, puflarda eğlenceli ve dinlenceli bir gün geçirebilirdiniz…

Tabi ben bunlardan hepsini yapamadım ama içinde en keyif aldığım şeyi yani uçurtmamı uçurdum. Aslında tam da uçuramadım daha doğrusu uçuramadık Özlemle, hayır hayır becerememek değil bizimkisi, rüzgar yoktu sadece o yüzden uçururken sorun yaşadık. :)

Biraz pes ettik, pufların üstüne oturup, uçurtmasını uçurmaya çalışıpta, başarabilenleri, gözlemledik. Sonra arkadaşlarımız geldiğinde, uçurtmamızı yeniden uçurmaya çalıştık. Önce başaramadık, biraz havalandı, başka uçurtmalara takıldı, çok fazla rüzgar olmadığından azıcık uçtu, düştü ama sonunda uçurabildik ve ben de mutlu sona ulaştım…

Uçurtmaya düşkünlüğümün ve bu kadar çok uçurtmak isteyişimin sebebi, çocukken babamla en büyük zevk aldığım şeylerden biri olmasından kaynaklanıyor. Şeffaf, sarı çiçekleri olan bir uçurtmam vardı, evimizin arka tarafı boş olduğundan babamla kaçar uçururduk… Dün geriye döndüm, koştum, zıpladım, uçurdum, uçtum, kuyruğumun ucuna hayellerimi de bağladım, uçurdum onlarıda zaman içinde bana geri dönsünler diye…

Benimle birlikte, -ki film gibi geçen günün ardından- festivale geldiği için Özlem’e,

Mutlu olduğum anda yanımda olduğu ve birlikte uçurmaya çalıştığımız için Barış’a,

Uçurtmayı tutmasa da söylemleriyle yardımcı olduğu için Sunay’a,

Ve "Ben bunu tek başıma uçururum." deyip, başaran Günay’a, çok teşekkür ediyorum...

18 Temmuz 2010 Pazar

Boğaz havasında sinema keyfi…

18.07.10
Uzun zamandır aklımdaydı aslında, geçen sene gene gitmiş ve tadı damağımda kalmıştı. Bu sene de son gününe denk geldim ve sanırım gene tadı damağımda kaldı…

Turkcell Kuruçeşme Arena’daydım dün akşam arkadaşlarımla. Benim açıkhava merakım eski zaman insanlarının söylemleriyle başladı aslında… “Ahh o eski yazlık sinemalar” başlığı altında ballandıra ballandıra anlatılan yaz akşamları…

Turkcell’in sponsorluğunda gerçekleştirilen Kuruçeşme Arena’daki sinema keyfi son iki yıldır açıkhavada sinema izleme merakıma keyif katıyor…

Arkadaşlarla ya da sevgiliyle yapılabilecek en güzel yaz akşamı planlarından biri diyebilirim. Düşünsenize, kocaman dev ekran karşısında, rengarenk puflardan birine yatmışsınız, gökyüzü tam tepenizin üstünde, sağ tarafınızda en sevdiğiniz ya da sevdikleriniz, tam “ooff çok sıcak” dediğiniz anda boğazdan gelen serinletici rüzgar, hafif hafif yudumladığınız bira ve Nicolas Cage’in başrolünü oynadığı Sihirbazın Çırağı filmi…

Eğer böyle bir keyfi ben de yaşamak istiyorum diyorsanız, “maalesef” diyorum, çünkü bu yıl Kuruçeşme’deki Açıkhava sinema keyfinin son gecesiydi…

Yine de size alternatiflerim var, eğer açıkhavada film izlemek ve tiyatroya gitmek isterseniz:

Eylül ayına kadar Kozyatağı Wings Cinecity Trio’da her Çarşamba, Cuma ve Pazar günleri şenzlogların üzerine uzanıp, hem yorgunluğunuzu atabilir hem de keyifle filminizi izleyebilirsiniz.

Yolunuz 19-26 Temmuz’da İzmir-Çeşme’ye düşerse Babylon Aya Yorgi’de yine bu keyfi yaşabilirsiniz.

Geçen yılda olduğu gibi, bu yılda Enka’da yazlık açıkhava tiyatro gösterimleri devam ediyor. Ayın sonunda biten etkinliklerin son iki tanesini kaçırmak istemiyorsanız 21-23 Temmuz’da oynanacak oyunlar için biletlerinizi ayırtın derim.

Yazın olan –ki özellikle açıkhavadaki- etkinlikleri seviyorum. Tüm açıkhava etkinliklerine “evet” diyorum… :)) :))

Her zaman savunduğum ve söylediğim bir düşünceyle; gidin, gezin, görün ve “Güzelmiş” demek yerine; “gittim, gezdim, gördüm” ve “Güzel” deyin…

Her tat bir deneyim, her deneyim ayrı bir lezettir…

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Koska'nın katkılarıyla MSA’nın mutfağına konuk oldum…





Yemek yapma konusunda becerikli olamasamda şefimizle birlikte -ki bana sadece karıştırıp kızartmak düşsede- lezzetli “tahin ve pekmez”i yaz günlerine denk gelen Ramazan Ayı için hazırlanan hafif bir menüde bir araya getirdik.

İşe önce Keçi Boynuzu Pekmezi ilavesiyle Acılı Çöp Şiş yapmayla başladık. Benim için değişik bir deneyim oldu, çünkü Keçi Boynuzu Pekmezi ile daha önce herhangi bir yemek yapmamıştım –ki yemek yaptığım anlar sayılıdır ya neyse- :) Tüm malzemeleri (sarımsak, arpacık soğanı, meksika biberi) karıştırıp soteledim, sonra kıymayla galeta ununu da ekleyip iyice yuğurdum. Şekil verip tavada pişirdikten sonra üzerine Koska Keçi Boynuzu Pekmezi’ni sürdüm. Böylece ana yemeğimi yapıp salatama geçtim hemen her şey hazır olunca yapması da yazması kadar kolay oluyor; doğra, karıştır, pişir ve olduuu :)

Salatanın ismi çok uzun (Nohutlu ve otlu peynirli salata, pirinç sirkesi ve tahin soslu) ve karışık gözüksede yapımı en kolay olandı. Sos için, Koska Tahin’ini, pirinç sirkesini, zeytin yağını, hardalı, tuzu ve karabiberi, karıştırdım ve yeşilliklerdenoluşan salatama ekledim. Sonuç mu? “Hımmm çok leziz” dedirticek türdendi. Eğer benim gibi salata düşkünüyseniz mutlaka bu sosu denemelisiniz.

Ana yemeğimizi yaptık, salatamızı da ve şimdi sıra tatlı yapımına geldi. “Vanilyalı dondurma ile serinletilniş Tahinli Kurabiye” yaptım. Klasik şekilde hazırladığınız kurabiyenin içine Koska Tahini’nden katmanızı kesinlikle ve kesinlikle tavsiye ediyorum hem daha gevrek hem de çok daha lezzetli oluyor. Denedim, yedim ve beğendim. :)

İşte geldim işin en lezzettli kısmına, evet evet yaptıklarımızı yeme kısmından bahsediyorum. Ben yaptım diye demiyorum ama gerçektende hepsi çok güzel olmuştu. Ellerime sağlık.

MSA’ya, Koska'ya, Global Tanıtım'a teşekkürler :)

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Günce Koral'in ilkleri ve enleri

Pınar Aylin'in ilkleri ve enleri

Tuvana Büyükçınar Demir Röportajı

Tuvana Büyükçınar Demir Röportajı

Kariyer sahibi anneler ile röportaj

Kariyer sahibi anneler ile röportaj

Kariyer sahibi anneler ile röportaj

Günce Koral Röportajı

Günce Korel

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...